11 Ağustos 2013 Pazar

Eyyy Nobel! - Cüneyt Özdemir

İsterseniz Erdoğan'ın Nobel komitesine ayar çekme girişimini bir kenara koyup, Başbakan'ın asıl kafa yorması gereken tartışmaya balıklama dalalım.

Trinity Koleji, bugüne kadar 6 İngiltere başbakanı çıkartmış.

Şu aralar hem dünyanın hem de bizim gündemimizde Nobel ödülleri var. İsterseniz şimdilik Başbakan Erdoğan’ın “Ey Nobel, nasıl barış ödülü dağıtıyorsun” çıkışıyla Nobel komitesine ayar çekme girişimini bir kenara koyup, Başbakan’ın asıl kafa yorması gereken tartışmaya balıklama dalalım. Tam da bu demecin üzerine dünyanın en tanınmış ateist bilim insanlarından Richard Dawkins, Başbakan Erdoğan’a dolaylı bir cevap niteliğinde ilginç bir tweet attı. “Dünyadaki tüm Müslümanların aldığı Nobel ödülü sayısı, Cambridge Üniversitesi bünyesindeki Trinity Koleji mensuplarının aldığından azdır” dedi. Bu tweet sonrasında öğrendik ki bugüne kadar İslam dünyasından Nobel ödülü alanların sayısı sadece 10 kişiyken, Cambridge’deki Trinity Koleji’nden ödül alanların sayısı 32 kişi olmuş. Eğer rakamlar üzerinden konuşacaksak Dawkins haklı! 

İsterseniz önce işe “Nedir bu Trinity Koleji” sorusuna cevap arayarak başlayalım. Cambridge’i ilk kez üç yıl önce eşimden dolayı yakından görme fırsatı yakalamıştım. Zeynep, mühendislik doktorasını Cambridge Üniversitesi’nde yaptı ve daha sonra bu şehirde bir sene çalıştı. Kendisini ziyarete gittiğim bir sefer bana gururla Trinity Koleji gezdirmişti. Harry Poter’ın çekildiği büyülü mekânları anımsatan bu kolejin mezunlarını ve hikâyesini Zeynep’ten dinlerken ağzım açık kalmıştı. 

Cambridge, dünyanın en saygın ilk 5 üniversitesinden biri. Girmek için hem lisans hem de lisans üstü öğrenimde dünyanın en başarılı öğrencileri farklı kriterlerle okula kabul ediliyorlar. Cambridge’e girdiğinizde sayıları 31 olan kolejlerden birine de girmiş oluyorsunuz. Trinity bu kolejlerin en prestijlisi. 700 lisans 430 lisans üstü öğrencisi var. Bugüne kadar 6 İngiltere başbakanı çıkartmış bir kolejden bahsediyoruz. Newton, Maxwell, Bohr gibi büyük bilim insanlarının mezun olduğu bir kolej. Prens Charles da bu kolejin mezunları arasında. Doğal bilimler ve matematik dalında özellikle öne çıkıyor. Okulu gezerken inanın benim aklıma “Yahu bu bilim insanlarının kaç tanesi Müslüman Zeynep” diye sormak gelmemişti. 

1546 yılında kurulan Trinity Koleji’nin 1976 yılına kadar kadın öğrenci kabul etmemesi daha ilginç gelmişti. “Tarihte başarılı bilim insanlarının erkeklerin arasından çıkması bir rastlantı mı” diye sormaya da itiraf edeyim ben cesaret edememiştim. (Bu arada alın size gül gibi başka bir tartışma konusu.)

İsterseniz Cambridge’teki bu ilginç turumuza kısa bir ara verip, zaman yolculuğu ile Bodrum’a ışınlanalım. 

Geçen hafta gazeteci Nazlı Ilıcak’ın her sene verdiği geleneksel yaz yemek davetinde Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Gökhan Hotamışlıgil ile yan yana düştük. Sanki içime doğmuş gibi laf bir ara Türkiye’deki üniversitelerle ABD’nin en prestijli okullarından Harvard arasındaki araştırma standartlarındaki farka geldi. “Neden Türkiye’ye dönmüyorsunuz, ABD’de yapıp da Türkiye’de yapamadığınız ne var” diye sordum.

Gökhan “Türkiye’de aslında ekonomik bir sıkıntı yok” dedi. “Uygun fonlara başvurduğunuzda bir araştırma için uygun parayı da buluyorsunuz ancak akademik kadrolarda sıkıntı yaşıyorsunuz. Bilime olan ilgi o kadar az ki doktora öğrencisi bulamıyorsunuz. Bilimin karşılığı maddi ve manevi olarak yok denecek kadar az. Bu yüzden pek çok kişi akademiyi bırakıp diğer sektörlere yöneliyor” diye ekledi. 

Sonrasında tartışmaya masadaki diğer uluslararası akademisyenler de katıldı. Pek çoğu bu görüşü onayladı. Yurtdışında yaşayan başarılı akademisyenlerin Türkiye’ye dönme girişimlerinde üniversitelerde sunulan maddi ve manevi şartlara birebir tanıklık etmiş birisi olarak itiraf edeyim ki hiçbir bilim insanını Türkiye’de akademiye dönmüyor diye suçlayamam. Evet, mesele para değil. Zira Türkiye’de eğitime ayrılan rakamlar aslında hiç de az değil. Nitekim geçen yıl RedHack’in ortaya çıkarttığı belgelerde üniversite rektörlerinin makam araçlarına harcadığı korkunç rakamlarda da bunu açıkça görmüştük. Başarılı tek bir akademik çalışması bulunmayan kimi üniversitelerin rektörlerinin tek derdi altına 600 bin dolarlık lüks makam arabası çekmekti! 

Ancak akademik çalışmanın önündeki engel din de değil. %99’u Müslüman olan ülkemizde üniversitelerin içler acısı halinden, bilim ortamından sadece İslamı sorumlu tutmak Dawkins için kestirme bir yol olsa da hepimiz biliyoruz ki dine gelene kadar üzerinde durmamız gereken çok konu var. İlk olarak YÖK sisteminden başlayıp nepotizme, vizyonsuzluğa, bürokrasiye, bireysel düşünce özgürlüğüne ve Türkiye’deki demokrasiye kadar uzanacak pek çok maddeyi alt alta yazmamız gerekiyor.

İşi Nobel’e götürene kadar çok daha basit ve genel bir soru sorarak başlayabiliriz: “Türkiye’de bugün düşünce özgürlüğü var mı?” 

Cevabınız içinize sinmeyen bir ‘evet’ değil de ‘hayır’sa o zaman soralım: “Düşünce Özgürlüğü olmamasının nedeni din mi, yoksa…” 

Neyse, görüyorsunuz döndük yine en başa!

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/eyyy_nobel-1145620

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder