30 Ağustos 2013 Cuma

Ermenistan’da dolmuş direnişçilerinin zaferi



Erivan Belediye Başkanı Markaryan, 15 yıldır zam görmemiş dolmuş fiyatlarını, 100 dramdan (50 Türk Kuruşu) 150 drama (75 TK) çıkaracağını açıkladığında, ülkede deyim yerindeyse fırtınalar kopmaya başladı.
15 yıl boyunca, doğalgaz, elektrik, benzin 4-5 kez zamlandığı halde, genel toplu taşıma aracı olan dolmuşlara zam yansıtılmamış, hatta Markaryan seçilmeden önce “Dolmuşlara zam yapılmayacaktır.” şeklinde söylemleriyle halka mavi boncuk dağıtmıştı.
Erivanlılar 2011'de, Abovyan Caddesi'nde, mağazalara yenileri eklenmek arzusu ile kaldırımlar üzerine metal konstrüksiyonlar ile inşa edilmiş, birkaç yıldır faaliyette olan, “geçici mağazaların” yıkılmasını talep ettiler. Dedikodulara göre belediye başkanına, milletvekillerine ve bu gibi kimselerin akrabalarına ait bu mağazalar bir kısım çevreci, bir kısım “şehrimiz çirkinleşiyorcu” ve bir kısım da çevreci kisvesine bürünmüş “Levon Ter-Petrosyancı” ve genel “muhalifler” tarafından ortaya atılan “yolsuzluktur yıkılacaktır” bastırmaları ile yıkıldı. Gerçekten Abovyan Caddesi daha da güzelleşti, daha da yeşillendi...
Kısa bir süre sonra, şehrin ikinci en önemli caddesi olan ve adını Ermeni alfabesinin yaratıcısı olan Maşdots'tan alan Maşdots Caddesi'ndeki park içinde bir gecede daha yeni ve daha şık “kaçak yapılaşmaya” başlandı. Göstericiler 2012'nin Şubat ayında günlerce Maşdots Parkı'nda yatıp kalktılar, konulan camları yerlere indirdiler, çalışan işçileri bezdirdiler. Çadır, çarşaf ortalığa dökülen kalabalık, seçim sonuçlarını tanımayan ve ayaklanan “1 Mart” yürüyüşlerini hatırlatmış olacaklar ki, Sarkisyan parka gelip, dükkanlara şöyle bir bakıp, belediye başkanına, “Taron, bunlar burada güzel olmamış, sen de görüyorsun yahu, yık şunları” demiş, konu kapanmıştı. Maşdots Parkı o günden beri Erivan'ın Hyde Park'ı durumunda, ne zaman konuşulması gereken bir şeyler olursa, gösteri ya da eylem yapılacaksa bu parkta filizlenmekte...
Gerçekten sağduyulu gençler ve gençleri kullanmaya çalışarak hükümeti zayıflatmayı amaç edinenler bu olaydan sonra, ilk defa “seçilmediği halde yöneten” hükümeti de dizginleyebileceklerini anlamışlardı ya da en azından, hükümet “hatırı sayılır dostlara” bile ait olsa, 10-15 mağaza için seçim öncesi gerginlik çıkmaması gerektiği kanısına varmıştı. 
20 Temmuz'da, 150 drama çıkartılan toplu taşıma ücretine de karşı çıkışlar kuşkusuz bu ruh ile başladı, fakat beklenmeyen bir şekilde genişledi, büyüdü, toplumun her kesiminden taraftar buldu, televizyonlarda görmeye alışık olduğumuz “hali vakti yerinde” ünlülerin, hatta mesaisi dışında polis ve emniyet görevlilerinin bile katıldığı bir inisiyatif haline geldi.
Başı çeken öğrenciler oldu, karara karşı gelerek belediye binası karşısında zammın ilk açıklandığı gün pankart açıp, eylemlere başladılar. “100 dram ödeyeceğiz” sloganıyla yollara düşen gençler, sokaklarda insanlara  “sakın 150 dram vermeyin, bizim paramızla onları zengin etmeyin” çerçevesinde telkinlerde bulundular. Gezi Parkı'nda olduğu gibi gençlik sosyal paylaşım sitelerinden yararlandı, esprili pankartlar hazırladı. Maşdots Parkı'nda ‘polis ve diğerleri ile nasıl baş edilir” dersleri hazırlandı, küfür kullanılmayacağı, kaba hareket edilmeyeceği, sadece gülümseyerek “fazlasını ödemeyiz” deneceği kararlaştırıldı.
Çoğu kez, gençlerden dolmuşa sadece denetleme olarak binenler ve 150 dram verenleri uyarıp, “benim paramı çalıyorsun, lütfen yapma” diyenler oldu. Bu sahneler karşısında komünizm özlemi ile yanıp tutuşan, kapitalizm düşmanı yaşlı dedelerinin bile gözünü yaşartarak onlara “bu gençler varken, korkmayız artık” gibisinden cümleler dedirtti.
Arabası olan birçok kişi, internet üzerinden evden çıktıkları ve dönecekleri saatleri, geçecekleri güzergâhı ve varacakları noktayı belirleyen ilanlar ile bir “car pool” oluşturuldu ve tanıdık-tanımadık herkes gözle görülür ve inkar edilemeyecek bir dayanışma içine girdiler. Dolmuşu tüm gün çalıştırabilecek maliyeti karşılayabilen bazı kişiler, tüm gün için ödeyip, dolmuşların ücretsiz çalışmalarını sağladılar. O günlerden akla kalan en çarpıcı görüntü ise, Erivan'da “iyi oğlan” denilen,  sokak okulunda yetişen, “delikanlı” bir çocuğun “tesbihimi bırakıp, pankart açmaya geldim, yazık halkıma” çıkışıydı.
Gençlerin organize ettiği ve katıldığı bu protestolar 5 gün içinde belediye başkanının kararı askıya alması ve 100 dram ile devam edilmesi ile sonlanmadı. Gençler hâlâ rüşvetçilik, yolsuzluk ve halka kötü muameleden dolayı Belediye'nin “toplu taşıma bölümü” başkanının ve yine belediyeye ait olan “Erivan-Trans” müdürünün istifalarını istiyorlar.
Gençlerin tavırlarından ziyade otoritelerin duruşlarındaki benzerlikti şaşırtan. Belediye başkanının camdan bakıp “Üç kişi istifa diyor diye, işten çıkaracak değiliz.” şeklindeki beyanı gençlerde tam olarak bir “çapulcu bunlar” etkisi yarattı. O andan itibaren “Üç kişiden biri de benim” yazılı pankartlar meydanları doldurur oldu. Markaryan için özel 50 şeklinde bir pasta yaptırılıp “Ye ve doy” şeklinde sloganlar atıldı.
Ermenistan'da durum Türkiye'de olduğundan farklı cereyan ediyor. Halk ilk olarak “yönetilenleri” seçmediğinden, seçimlerin büyük bir yolsuzluk olduğundan dolayı büyük bir kızgınlık duyuyor, kısaca konu “demokraside sandık yeter mi yetmez mi” noktasına bile gelemiyor. Temel benzerlik daha gözükmeyen bir yerde belki de: açık yürekli, modern, direnişçi ama bir o kadar da siyasi duruşu belirsiz ve dünyanın kendi etraflarında döndüğünü sanan gençler ve bu bir yanı ile “şımarık” fırsattan bir  “hükümeti devirme” süreci yaratmaya çalışan, artık başka siyasi manevrası kalmamış güçlerin bu gençleri kendine ümit görüp “zaten hep böyle olur, olmadık bir şeyden çıkar ayaklanmalar” nakaratları.
Son  yıllarda, Ermenistan'daki çarpıklıkları, Kafkas ülkelerinin temel sorunu ve artık sistemin omurgasını oluşturan rüşvetçiliği, yolsuzluğu, hemşehriciliği, yanlış dış politikaları çok fazla da önemsemeyerek,  gençliğin ana gündeminin “sadece kendisi” olduğunu, sosyal ve siyasal gelişimini kendi hayat tarzını öne çıkaran bir mikro perspektiften yola çıkarak doyurduğu ortaya çıkıyor. Aynı Gezi Parkı'nda da gördüğümüz gibi hakkını aramak konusundaki azim, özel hayata müdahaledeki hassaslık, özgürce yaşama isteği denemeleri ve talepleri çok yerinde ve anlaşılır. Fakat bu talepler sadece “kendi hayat tarzları ve rahatları” ile kısıtlı olup, diğer konulara duyarsızlık ile devam edip siyasal bir altyapı ile desteklenmez ise kaba ve ilkel bir tanımda siyaseten ısrarlı hükümetler karşısında bile, şehrin “çakal” abileri tarafından kullanılan “ergen” hareketi olmanın dışına çıkamayacaktır.

*Ermenistan'da yaşayan araştırmacı, yazar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder