10 Ekim 2013 Perşembe

Halife Abdülmecid ve tartışılan tablo



İmzasız bir tablo, birileri “Halife Abdülmecid Efendi’ye ait!” dedi diye ona ait olur mu? “Avluda Kadınlar” tablosu büyük ihtimalle Gustave Boulanger’ye yahut onu ustaca taklit eden başka bir ressama ait olmalıdır. Bu tablonun Abdülmecid Efendi’ye ait olduğunu söyleyebilecek bir eksperin çıkabileceğini sanmıyorum. 
Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi’nde Sultan Abdülaziz’in Polonya’da, Krakov Müzesi’nde muhafaza edilen bir albümdeki eskizleriyle bu eskizlerden yola çıkarak yapılmış, Osmanlı zaferlerinin tasvir edildiği tabloların yer aldığı harika bir sergi açıldı: “Eskizlerden Tablolara: Ressam Sultan Abdülaziz”.
Küratörlüğünü Lütfi Şen’in, sanat danışmanlığını Ömer Faruk Şerifoğlu’nun üstlendiği serginin bir tezi var: Biri Askeri Müze’de, diğerleri Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’nda korunan savaş konulu on altı tablonun Sultan Abdülaziz tarafından yapıldığı... Eskizlerdeki şaşırtıcı yetkinlik ve dinamizm, gerçekten söz konusu imzasız tabloların Sultan Abdülaziz’in fırçasından çıkmış olma ihtimalini güçlendiriyor.
Aslında bu yazıda, bu sergiden uzun uzun söz etmek niyetindeydim. Fakat önceki gün, bir müzayedede bir milyon altı yüz bin liraya alıcı bulan “Avluda Kadınlar” adlı tablo vesilesiyle Ahmet Hakan’ın yazısında ismimin geçtiği haber verilince kararımı değiştirdim. Havuzlu bir bahçede çıplak kadınları eğlenirken gösteren bu tablo Sultan Abdülaziz’in oğlu olan son halife Abdülmecid Efendi’ye aitmiş. Bir yazar, “Son halifenin bu tablosunu duvarına asabilecek zengin bir muhafazakâr var mı?” diye soruyor. “Halife hazretleri bile ‘nü’ yapmış, siz nerelerde otluyorsunuz!” demek istiyor zahir. Herhangi bir yanlışı halife yaptı diye doğru mu kabul edeceğiz? Diyelim herhangi bir papa homoseksüel çıktı; homoseksüellik bütün Katolikler için meşru mu olur? Bu nasıl bir mantıktır? Kaldı ki hilafet, papalık gibi ruhanî değil, siyasî bir makamdır.
Peki, imzasız bir tablo birileri “Halife Abdülmecid Efendi’ye ait!” dedi diye ona ait olur mu?
Ahmet Hakan, benim bu tablonun Abdülmecid Efendi’ye ait olmadığı yolundaki görüşüme kimsenin itibar etmediğini yazmış. Evet, böyle bir görüş serdettim, ama tam altı yıl önce... Bu köşede 13 Aralık 2007 tarihinde “Aklıma Takıldı Bir Kere, ‘Nü’nün Peşine Düştüm” başlıklı yazımda bu meseleyi ele almış, “Abdülmecid Efendi’nin her gün yaşadığı ortamı, yani haremi, kendi fantezilerini ‘harem’ diye dünyaya pazarlayan oryantalist ressamların gözüyle tasvir edebileceği nasıl düşünülebilir?” diye sormuştum. Bu yazı çıktıktan sonra, söz konusu tablodan tam altı yıl hiç söz edilmedi. Demek ki fikrime fena halde itibar edilmiş.
Söz konusu tablonun Abdülmecid Efendi’ye ait olduğunu ilk defa Hamit Kınaytürk iddia etmiş, yıllarca çıkardığı Sanat Çevresi dergisinin Eylül 1990 tarihli 143. sayısının kapağında kullandığı 117 x 175 cm. ebadındaki bu tablo hakkında şunları yazmıştı: “Bu sayıdaki Sanat Çevresi’nin kapağında gördüğümüz ve ilk defa yayımlanmakta bulunan ‘Avluda Kadınlar’ adlı eser, Şehzade Abdülmeci’in, döneminin ne denli aydın bir kişisi olduğunu var gücü ile kanıtlamaktadır. 1899 tarihini taşıyan bu resim sanatçının 31 yaşında yaptığı mükemmel bir kompozisyondur.”
Gelecek yıl (1991) Abdülmecid Efendi’nin eserlerinden oluşan bir serginin açılacağından da söz eden Kınaytürk, bu vesileyle rahmetli Sezer Tansuğ’dan bir yazı istemiş. “Şehzade Abdülmecit Efendi’nin İlgi Çekici Ressam Kişiliği” başlıklı yazısında -Kınaytürk kendisini haberdar etmemiş olmalı ki- “Avluda Kadınlar”dan hiç söz etmeyen Tansuğ, tam aksine şunları yazmış: “Abdülmecit Efendi modernleşen saray yaşamını resimde, kla­sik bir soyluluk içinde yansıtma­nın ötesinde geleneksel yaşam de­ğerlerine yönelik kompozisyon ça­lışmalarını, aynı üslûp değerleri­nin ayrıntı zenginliklerine kavuş­turmamış, ama hiçbir zaman or­yantalizmin yapay ve sahte, düz­mece gerçekçilik yolunu da tutma­mıştır.”
Son halife, harem resimleri yapmamış mıdır? Yapmıştır! Mesela “Haremde Goethe”, “Sarayda Beethoven”, kızlarının ve Ofelya Kalfa gibi cariyelerin portreleri, bazı saraylı kadınlar... Bunların hiçbiri çıplak değil. Bildiğim kadarıyla tek kadın çıplağı vardır, onun da bütün anatomik özelliklerini kalın bir tüle bürünmüş gibi belirsizleştirmiştir.
Abdülmecid Efendi’ye ait olduğu iddia edilen tablo, Gustave Boulanger’nin mesela “Le Harem du Palais” (Sarayda Harem), The Bathers (Yıkananlar), “The Slave Market” (Köle Pazarı) ve “A Summer Bath at Pompeii” (Pompeii’de Bir Yaz Hamamı) adlı tablolarıyla karşılaştırılırsa birbirine benzeyen birçok ayrıntı görülecektir. Bu resimlerin hepsine internetten erişilebilir. “Avluda Kadınlar” tablosunun tam ortasında çeşmenin yanında çömelmiş kadın figürünün neredeyse aynısı “The Slave Market”ta, geniş yapraklı ağacın bir benzeri “Le Harem du Palais”da, çiçeklerin sarıldığı sütunların benzerleri de “A Summer Bath at Pompeii”de vardır. Bu tabloların üçünde, “Avluda Kadınlar”daki gibi yerde serili ve perde gibi kullanılan birbirine benzer halılar göze çarpmaktadır.
Hemen her resmine bir de siyahî cariye konduran Boulanger’nin akademik üslûbu benzerlerinden rahatlıkla ayırdedilebilir.
Amatörlüğü aşmış bir ressam olmakla beraber, üslûbundaki naifliği hemen fark edebileceğiniz Abdülmecid Efendi’nin herhangi bir tablosuyla Boulanger’nin herhangi bir tablosunu yan yana koyunuz; ikisinin aynı fırçadan çıktığını söylemenin imkânsız olduğunu göreceksiniz. Abdülmecid Efendi aptal mıdır ve harem bilmediği bir mekân mıdır ki, hayali harem sahnelerine iltifat etsin. Tabloyu gençliğinde yaptığı iddia ediliyor. Peki, gençliğinde ulaştığı teknik ustalık, yaşlılığında yaptığı tablolarda niçin yok?
Kısacası, “Avluda Kadınlar” tablosu büyük ihtimalle Gustave Boulanger’ye yahut onu ustaca taklit eden başka bir ressama ait olmalıdır. Bu tablonun Abdülmecid Efendi’ye ait olduğunu söyleyebilecek bir eksperin çıkabileceğini sanmıyorum.

Az kalsın unutuyordum: Tam altı yıl önce yazdığım yazıyı şu cümleyle noktalamıştım: “Yakında “Abdülmecid’in Nü’sü müzayedeye çıkıyor!” diye bir haber okursanız, sakın şaşırmayınız!” b.ayvazoglu@zaman.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder