22 Haziran 2013 Cumartesi

Uluslararası içki lobisi ve Tayyip Erdoğan... - Reha Muhtar

Siyasetin “para” ayağını göz önüne almadan yapılan analizinin, hiçbir anlamı olmadığını yıllar geçtikten sonra anladım...

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin müktesebatından geliyordum...

Orada, fikirler vardı, ideolojiler vardı, idealler vardı...

Bir şey hemen hemen hiç yoktu...

Siyasi davranışlar ideolojilerle açıklanırdı ancak pek “para”yla açıklanmazdı...

Oysa hayatın iş dünyası için, milyarlarca dolarlarla büyük operasyonlar yapanlar için, siyaseti, başkanları, kabineleri, kongreleri belirleyenler için “para” olduğunu geç anladım...

***


Bir içki lobisinin Amerika’yı nasıl etkisi altına alabileceğini, silah sanayiinin başkanlar üzerinde nelere kadir olduğunu yaşayarak ve görerek anladım...

Başbakan Erdoğan’ın alkol düzenlemesiyle ilgili kararını ben de dahil herkes öncelikle ideolojik açıdan ele aldık...

- “Alkol nerelerde kullanılmalı, nerelerde yasaklanmalı?..” falan filan...

Oysa milyarlarca dolarlık dev bir pazarda mücadele eden içki lobileri için hayat bu kadar basit ve ideolojik değil...

Kapitalistler ve sermaye, ideolojileri para kazanmak için kullanıyor, fakat kendisi hiçbir zaman ideolojik davranmıyor...

***


İçki; sinema endüstrisinden, medya dünyasına, gazete sütunlarından, billboard reklamlara, “çağdaş bir yaşamın vazgeçilmez unsuru” olarak lanse ediliyor ve dünya pazarına öyle pazarlanıyor...

Çağdaş yaşamın vazgeçilmezi alkol, eğer sinemalarda, festivallerde, spor müsabakalarında, gazete sütunlarında, dergilerin kuşe baskılarında, özgür ve çılgın internet mecrasında kendisine yer bulamazsa hayatiyeti biter, sona erer...

Başbakan “içki reklamını yasaklayarak” milyarlarca dolarlık bu uluslararası lobinin en can alıcı damarına basmıştır...

Türkiye 76 milyon insanın yaşadığı bir pazar...

Gelişmekte olan bir ülke...

Sağlık bilincinin henüz Amerika’daki kadar gelişmediği, uzun yıllar “sağlık ile içki ve sigara bağlantısının kolay kurulamayacağı” bir ülke gerçeği...

Böyle bir ülkeden tası tarağı toplamak zorunda kalmanın, uluslararası içki lobisine neler yaptırabileceğini tahmin edemezsiniz...

***


Herkes bunu bir ideoloji sorunu zannediyor...

Oysa bu bir ideoloji sorunu değil...

Bir çıkar sorunu...

Tayyip Erdoğan’a Gezi Parkı’ndaki çocukların itiraz edeceği çok şey var...

Hayat tarzını yaşayamadığını düşünen şehirli orta sınıfların da karşı çıkacağı çok şey mevcut...

Fakat bunlar sonuçta moral değerler...

Amerikan ve Batılı medya devlerini harekete geçiren güç, “İçki reklamı yasağı ve içki lobilerinin milyarlarca dolarlık kar marjlarının yok olacağı” gerçeğidir...

Sermaye, hiçbir zaman ideolojik değildir...

İdeolojiyi para kazanmak için kullanır sadece...

Bunu anlamaya başlamak, hayatı anlamaya başlamakla eş değerdir...

TÜRKİYE’YE GETİRİLECEK 5 MİLYAR DOLAR PARA...

Haber kaynakları güçlü olan bir haber sitesi “yurt dışındaki paraların Türkiye’ye getirilmesine yönelik varlık barışı”nda gelmesi düşünülen paralarla ilgili çarpıcı bir haber yayınlıyor... Habere göre, “Varlık barışıyla yurt dışından getirecekleri söylenen 5 milyar doları getirmekten vazgeçiyor, paranın sahipleri...”

Nedeni açıkça söylenmiyor haberde, fakat satır aralarındaki neden gayet sarih... Sivil ayaklara uzanacağı söylenen 28 Şubat soruşturmasıyla, 2002 yılında döviz fırlayınca bankaların bir gecelik ani döviz alımları mercek altına alınacak...

Başbakan “Yüzde 2 vergi ödenerek Türk ekonomisine dışarıdaki paraların kazandırılacağı Varlık Barış’ını” arzuluyor...

Dışardaki paraların Türkiye’ye gelmesi, ekonomiyi canlandıracak, yeni yatırımların önünü açacak, Avrupa ekonomik olarak patinaj yaparken, Türk ekonomisi iyice uçuşa geçecek...

***


Ancak bir nokta daha var...

Sermaye evrenin en ürkek aktörlerinden biri... Sahipleri soruşturmalara ve iddianamelere özne olacakları, gazetelere yansıyınca korkuyorlar ve kaçıyorlar...

Hükümet bugünlerde Türkiye’yi uçuracak siyasi ve ekonomik kararları koordineli bir şekilde tek merkezden ve bir amaca matuf atması gerekiyor... Oysa son günlerde eylemlere destek verdiği izlenimi edinilen iş dünyasının tepe noktaları, “5 milyar doları bulan paraları Türkiye’ye getirmek konusunda ürkekler...”

Soruşturmalara uğrayacaklarını düşünüyorlar...

Paradan dolayı değil; son olaylardan ve geçmiş soruşturmalardan...

Nasıl davranacaklarını kestiremiyorlar... Güçlü haber kaynaklarına dayanan internet sitesindeki haber bu açıdan çok ilginç...

Site; ince bir mesajla “paranın ürktüğünü” söylemeye çalışıyor...

Bu ürküntünün giderilmesi için bir şeyler yapılmasını talep ediyor...

***


Oysa “bir şeyler yapabilmesi için hükümetin iş dünyasının krem de la kremine güven duyması lazım...”

Gezi Parkı olayları, bu “güven ortamını” tamamen yok ediyor...

Türkiye durup dururken “berbat bir yol ayrımıyla karşı karşıya” kalıyor... Tam borçlar bitiyor, ekonomi düze çıkıyor, take off (kalkış) gerçekleşiyor derken, yaklaşan seçimlerle, seçim hesapları, bütün mucizeleri altüst ediyor...

İş dünyasının büyük patronlarının Başbakan Tayyip Erdoğan’la son günlerde görüşmek için randevu istediklerini haber alıyorum...

Henüz randevu verilmedi...


ALMANYA; TAYYİP ERDOĞAN’I TANIMIYOR MU?

Alman Başbakanı Merkel, Gezi Parkı olaylarında polisin tutumunu protesto etmek, biber gazı, orantısız şiddet ve fikir özgürlüğünün kısıtlandığı gerekçesiyle “Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki chapter’ların görüşülmesini askıya alıyor...”

İlişkiler donuyor...

Başından beri; Almanya ile AKP iktidarının yıldızı bir türlü barışmıyor...

Almanya bu tutumu alınca; Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri geriliyor ve giderek kopma noktasına geliyor...

***


Polisin orantısız şiddet kullandığı bir sır değil...

Türkiye’nin demokrasi sorunları olduğu da bir gerçek...

Gençliğin haklı özgürlük talepleri kimsenin itiraz alanı değil...

Fakat bunların iyileşmesi için, Almanya’nın “aba altından sopa göstermesi” işleri berbat ediyor...

Esasen kimse kendisine “şantaj” yapılması fikrinden haz etmez...

Hele bir “devlet” hele hele de o devleti yöneten “bir Başbakan” yapacağı bir şey varsa yapmaktan vazgeçebilir...

Bazı insanlar, kendilerine sopa gösterildi mi, acayip ters tepki verirler...

***


Ben birisinin bana şantaj yaptığı izlenimini edinirsem, “Bir davranışı yapacağım varsa yapmaktan vazgeçerim...”

- “Ne olacaksa olsun görelim bakalım...” derim...

Çok kişi de öyle der...

Almanya’nın amacı aslında “Türkiye’nin tutumunu değiştirmesi ve hayatın olumlu yöne kanalize olması” değil...

Almanya’nın hedefi, bu tavırlarla Türkiye’yi uluslararası platformda yalnız bırakmak, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na çıkmasını önlemek ve Türkiye’deki hayati çıkarları için, yeni hamleler planlamak...

Merkel elbette, Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir insan olduğunu, şantajı kabul etmeyen tabiatını biliyor...

Öyle davranmasının nedeni; Türkiye’yi yola getirmekten ziyade Türkiye’yi bu vesileyle yalnızlaştırmak...

***


Türkiye’de entelektüel kesimde bir Avrupa damarı var...

Bu çok güçlü...

Okuduğumuz üniversiteler oradan ilham alıyorlar... Siyasetin, felsefenin, edebiyatın, sosyolojinin, çağdaşlığın, gustonun merkezi çoğumuz için Avrupa...

Avrupa Birliği birçoğumuz için, bir birlikten çok daha fazla bir anlam ifade ediyor...

Tanzimat’tan bu yana Türk aydınının derin damarlarında yaşayan aşağılık kompleksi ancak Avrupa Birliği’yle tarihe karışacak...

Avrupalı’ya kendini kabul ettirememiş Türk aydını, kendini aydından saymıyor, aydın olarak farz etmiyor...

***


Türk aydınının bilinç altındaki bu patolojik gerçekler Avrupalı tarafından yıllar yılı bilindi ve üzerinde tepinildi...

Fark etmedikleri şudur:..

Artık demode bir kimlik taşıyorlar... Yeni değiller...

Gençliği ve tazeliği temsil etmiyorlar...

Kazanmıyorlar, iflas ediyorlar... Sürekli patinaj yapıyorlar...

Birbirlerini suçluyorlar...

Bu halleriyle bir cazibe merkezi değiller...

Merkel ne isterse yapabilir... Üzüntüm iyi davranıp, etkili olacağına caydırıcı davranıp rezil olmasıdır...


http://haber.gazetevatan.com/uluslararasi-icki-lobisi-ve-tayyip-erdogan/547616/4/yazarlar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder