15 Haziran 2013 Cumartesi

"Mezarlarımıza Tükürecekler" -Turgay Bakırtaş

Gezi Parkı olayları etrafında çok tartışma döndü. Çok daha fazlası da dönecek. Olan biteni tümüyle kavrayabilmemiz yakın zamanda mümkün görünmüyor. Hadisenin haddinden fazla tarafı olması bir yana, müthiş de bir bilgi kirliliği var. Bin yerden ses geliyor, bini de birbirinden farklı.

Tüm bu olan biten hakkında twitter’da, ekşi sözlük’te ve Gerçek Hayat Dergisi’nde halihazırda yazıyorum. Lakin bir mesele var ki, ne 140 karaktere sığar, ne ekşi’ye yazmaya değer, ne de derginin çıkacağı güne kadar içimde durabilir. Canımı yakan, umudumu kıran bir mesele...

Olaylar başladığında iki sebepten dolayı tereddütsüz biçimde hükümetin karşısında, protestocuların yanındaydım.

Bir; polis dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de acımasızdır. Mecbur kaldığı zamanların haricinde de, iktidar ve karşıtı kim olursa olsun, savunmasız, zayıf insanları öldüresiye dövdüğüne binlerce kez şahit olduk. 12 Eylül öncesi solcular da şahit oldu buna, darbe sonrası ülkücüler ve Kürtler de, 28 Şubat sürecinde Müslümanlar da. Dolayısıyla bir yerde polis vatandaşı dövüyorsa, dayak yiyeyin kim olduğuna bakmam bile, tarafım net biçimde bellidir.

İki; İlk gün ve ertesinde meydanlara inen kitle kesinlikle saf ve -açıkça görüldüğü üzere- tecrübesizdi. Gaz bombası yediğinde ne yapacağını, polise atmak için nasıl taş toplayacağını bile bilmeyen, efendi efendi dayak yiyen bir grup insan vardı caddelerde.

Sonraki sürece hiç girmeyeceğim. Herkes kendi penceresinden izledi olan biteni. Benim burada yazacaklarımın birilerinin fikrini değiştireceğini sanmıyorum. Değişmesin de zaten. Günden güne, şahit olduğum nice hadiseyle kendi fikirlerim bile oradan oraya savrulurken birilerinin fikirlerini etkilemek gibi bir derdim yok.

Bu süreçte canımı en çok sıkan mesele, ki dün gün boyu Taksim Meydanı’nda ve akşamında Gezi Parkı’nda gördüklerimle iyice perçinlendi, Kemalist zihniyetin bir türlü dinmeyen Müslüman nefretiyle yeniden yüzleşmek oldu.

*   *   *

Dünyanın kendimiz gibilerden ibaret olmadığını biliyoruz. “benim x/y/z arkadaşlarım da var” klişesine düşmek istemem ama hemen hemen hepimiz, hele ki şehirlerde yaşayanlar, her dinden, mezhepten, siyasi görüşten, memleketten, ırktan vs. insanla muhatabız, komşuyuz, arkadaşız, dostuz, ortağız. Tribünde yan yana aynı takıma gönül veriyor, camide aynı safta namaz kılıyor, aynı metrobüsle işe gidiyor, aynı lokantada yemek yiyoruz. Ben hiçbir zaman “bu insanlardan ayrı durmalıyım” düşüncesi taşımadığım gibi, onların da benden hoşlanmadığı hissine kapılmadım. Aramızda bir saygı köprüsü vardı. VARDI. Artık yok. Kemalist zihniyet bir kriz anında yakıp yıktı o köprüyü.

Facebook’ta mesela, ne yazacağıma, ne paylaşacağıma her zaman dikkat etmişimdir. Neden derseniz, orası twitter gibi, ekşi sözlük gibi umumi bir yer değildir. Eşim, dostum, akrabam, komşum, arkadaşım, hocam vardır orada. Bir mesaj verirsem bunu onların zihniyetine değil, doğrudan kendilerine vermiş olurum.

Örneğin toplu taşıma aracında, bir arkadaşımla telefonda konuşuyorsam başkalarını rahatsız edeceğini düşündüğüm hiçbir meselenin bahsini açmam. Bunun için şövalye ruhlu olmaya gerek yok; basit bir nezaket kuralıdır. Herkesin bir yarası, çizgisi, kapalı kutusu olabilir.

Okulda, işyerinde, durakta, markette... Buralarda (eğer buna uygun kapalı bir ortamınız yoksa) sözlerinizi tartarak konuşmak en hayırlısıdır. Hele ki bizim gibi gelişimini tamamlamamış bir ülkede. Bizim gibi bin tane düşünceye bölünmüş bir ülkede.

Bunlar benim şahsi düşüncelerim elbette, bu şekilde davranmayanları cühela ya da terbiyesiz ilan edecek değilim. Ancak... Ulusalcı/Kemalistler müstesna. Onlar canımı çok yaktı. Sözümü sakınacak ya da yumuşatacak da değilim, Taksim olaylarına sonradan müdahil olup işgal edilmiş alanlarda benim anama bacıma küfredenler şunu gösterdi; yeryüzünde Müslümanlara karşı bu kadar kindar, bu kadar saygısız bir topluluk daha yoktur!

Bu olaylar bana her şeyi gösterdi. Yüzüme bakarken “Turgay abicim, canım kardeşim, sevgili dostum” diyen nice insan sözde Tayyip Erdoğan’a duyduğu nefreti ifade ederken dolaylı olarak “bana” küfretmekten, hakaret etmekten çekinmedi. Tanıdığım nice insan tanıdığım nice insanı saygısızca aşağıladı! Koyun fotoğrafları koymalar, iletilerde akla hayale gelmeyecek küfürler yazmalar, kıçına ampul sokulmuş çizimleri “işte sizin haliniz!” yorumlarıyla paylaşmalar. İnsan olan düşünür, ben AKP’ye oy vermediysem benim annem vermiştir, babam vermiştir, teyzem vermiştir, sen nasıl sözünün gideceği yeri düşünmeden bu kadar aşağılaşabilir, bu denli rahat küfredebilirsin? Kimlere hitap ettiğin belliyken nasıl bu kadar kör, bu kadar düşüncesiz olabilirsin?

Kimse kalkıp bana Tayyip Erdoğan demesin, ona zaten ayrıca küfrediyorsunuz, “benim meselem değil” diyeceğim ama hayır, o kadar basit değil. Siz 28 Şubat sürecinde bir tek Müslüman yürüyüşü gördünüz mü Bülent Ecevit’in, Tansu Çiller’in, Mesut Yılmaz’ın ya da başkalarının yedi sülalesine alenen küfredilen? İsrail için BİLE “kahrolsun!”dan başka slogan üretmeyen bir dil vardı orada, hanginize böyle korolar halinde küfredildi?

Hadi isyan durumundayken sinirlerine hakim olamayanları anlıyorum diyelim, suratında beni rahatsız ettiğini bilmenin verdiği o iğrenç sırıtışla mutlu mesut tencere tava çalanları ne yapacağız? İhsan hocaları gibi ruhunu şeytana satmışların kanatları altında başörtülü kızları taciz edenleri, küfredenleri görmedik mi? En yakınımdaki başörtülü kızlar, anlatırken ağladı ağlayacak, kendilerine iğrenç birer böcekmiş gibi bakan şerefsizlerden bahsederken birileri “münferit” diyordu. Yüz binlerce insanı münferit ilan ederek kelimenin anlamının da ırzına geçerek...

*   *   *

Tüm bunlara karşın, nefsimle hareket etmeyeyim, belki dışarıda manzara farklıdır diye, birileriyle konuşur da umutlanırım diye Taksim’e gittim dün. İstiklal Caddesi’ne girer girmez Cumhuriyet Mitingleri’nde gördüğüm manzarayla karşılaştım. Benden ölesiye nefret eden, eline fırsat geçse tükürüğüyle boğacak on binlerce insan gayet mutlu, güle oynaya, işgal edildiği için her yerinde açıktan açığa alkol satılan, gölge yerlerinde içmekten kusan ergenlerin bulunduğu caddede bana küfrediyordu.

Parkta da durum farklı değildi. Asıl direnişçiler çoktan evlerine kaçırılmış, adım atılabilecek her yere hayatım boyunca isimlerini bile duymadığım sol örgütler/partiler stand açmış, herkesin elinde bir bildiri, herkesin çadırında bir talep listesi, ve habire içen gençler. Ortada direniş mireniş yoktu, ortada kendilerinden önceki adam gibi adamları kovmuş, polisin olmayışını, hafta sonunu, aradıkları “özgür ortamı” bulmuş bir garabet yığını vardı.

“Bizim başörtülü kızlarımıza kimse bir şey demiyor, bunu iddia edenler iktidardan nemalanan provokatörlerdir” diyen ahlak yoksunu namussuz herif de süs olsun diye parkın girişine yerleştirilmiş üç tane kızdan bahsediyormuş, onu da gördük. Şahit olmadığı bir olay hakkında “kesin böyledir” diye yorum yapacak kadar gözü dönmüş; hali hazırdaki kitleye yaranmak, onların şirin “gerçek müslüman”ı olma aşkıyla takla atmak için gecesini gündüzüne katan bu adamı da seyretme zulmüne uğradı gözlerimiz.

*   *   *

Sözün özü, bir kriz çıktı ve herkes eteğindeki taşları döktü. Yazının başında da dediğim gibi, bu olaylar hakkında daha çok şey yazılır, çizilir. Hepsi de kendince haklı olabilir. Hepsi de birilerinin emriyle yazılmış olabilir. Tarih nasılsa bunu ortaya çıkaracaktır. Ama ben bir şey gördüm, kalbimi derinden yaralayan bir şey. Bir kitle, KOCAMAN bir kitle biz Müslümanlardan ölesiye nefret ediyor. Nefretini kısıtlamadan, tarif etmeden nefret ediyor. Bir kitle, normal zamanda  yüzümüze gülüyor, “canım, arkadaşım” diyor. Ve bir an geliyor ki, kendisini kısıtladığını düşündüğü engelleri aştığına inanıyor. Ve kendini “özgür” hissettiği bu anda ilk olarak bana, anneme, babama, inancıma, duygularıma, sevdiğim şarkılara, kokladığım çiçeklere  küfrediyor. Halay çekerek yapıyor bunu, tencere çalarak yapıyor. İşte o anda anlıyorum ki bu insanlar fırsat buldukları ilk anda canımızı yakacak, üstüne de göbek atacaklar. Anlıyorum ki, nefretleri bugünle sınırlı kalmayacak, bu dünyadan göçsek bile bizi arayıp bulacak, sonra da mezarlarımıza tükürecekler.


http://www.litost.com/2013/06/mezarlarmza-tukurecekler.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder