31 Temmuz 2013 Çarşamba

Son muhtıra - marksist.org

2007 senesi, darbeler tarihi olarak da okuyabileceğimiz siyasi tarihimizde oldukça 'özgün' bir yere sahip. Bu yazıda, ülkenin gidişatını kökünden değiştiren 22 Temmuz 2007 seçimlerinin 6. yıldönümü vesilesiyle kısa bir hafıza tazeleme turu yapmak istiyorum.
Malum, 2007 cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı yıldı. Çatırdamakta olan kemalist rejimin sahipleri, beş yıldır iktidarda olan AK Parti'nin çıkaracağı herhangi bir adayın seçilmesini, her ne pahasına olursa olsun engellemeye yeminliydiler. Bu 'paha'ya cinayetler, suikastler, bombalamalar ve askeri darbeler de dahildi. Kendilerinden olmayan birinin 'Cumhuriyet'in son kalesi' olan Çankaya'ya çıkmasına kesinlikle izin vermeyeceklerdi.
Bunun ilk işaretini, kimseye randevu vermeyen dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le görüştükten sonra, 8 Mayıs 2006'daki yazısında Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk vermişti: "2007'ye doğru Türkiye Cumhuriyeti büyük bir sınav yaşayacak ve gerilimden geçecek gibi görünüyor."
Aynen dediği gibi oldu. 2006'daki Trabzon'da Rahip Santaro cinayeti, Danıştay saldırısı, Cumhuriyet'in bombalanması gibi 'çağdaşlığa karşı şeriatçı eylemler'in ardından 2007 Hrant Dink suikastıyla açıldı. Ardından Malatya'da üç Hristiyan'ın öldürülmesi ve 'Cumhuriyet Mitingleri' geldi.
Mitingler, orduyu devreye sokmaya gerek kalmaksızın, sivil (!) basınçla hükümeti alaşağı etme amacındaydı. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) mitinglerin organizasyonunun 'sivil' görünümünü sağlamada başı çekiyordu. Emekli komutanlar Hurşit Tolon ve Şener Eruygur ADD'de aktif roller üstlenmişlerdi. Ordunun açıkça 'göreve' davet edildiği mitingler için cumhurbaşkanlığı bütçesinden ödenek ayrılıyor, üniversitelerde sınavlar erteleniyor, kışlalardan subaylar ve askeri okullardan öğrenciler sivil kıyafetlerle alanlara taşınıyor, bazı TV kanalları günlerce çağrılar yayınlıyordu.
Bu arada devletin en tepesi başta olmak üzere üniversiteler, yargı, siyaset ve medyadan durmadan sert açıklamalar geliyordu. Cumhurbaşkanı Sezer Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada: "Rejim hiç bu kadar tehdit altında olmadı. Dış güçler ılımlı İslam devleti kurmak istiyor" dedi. Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, daha 2006 Aralık sonunda "Oylamaya 367 vekil katılmazsa seçim iptal olur" sözleriyle fitili ateşlemişti.
CHP Genel Başkanı Baykal "Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına Silahlı Kuvvetler kayıtsız kalmayacaktır" diyerek orduya göz kırpıyordu. Aynı Baykal ilk sivil cumhurbaşkanı Özal için de "Onursuzca indiririz" buyurmuştu zamanında. Şimdi Ergenekon tutuklusu olan gazeteci Tuncay Özkan"Çankaya'ya barikat kuracağımız günler gelecek" diyordu.
O sıralar kanserle boğuşan Prof. Türkan Saylan rejimin sahiplerinin genel görüşünü çok iyi özetliyordu: "Bu ülkede bizim istemediğimiz bir şeyin olması mümkün değildir". Ulusal Sanayici ve İşadamları Genel Sekreteri Birol Başaran "Hukuk dışına çıkılacak günler geliyor" derken, TKP'nin Ankara 2. Bölge Mv adayı Prof. Erhan Nalçacı cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasına atıfla "Kanımızın son damlasına kadar türbanla mücadele edeceğiz" diyecekti. Gazeteci Can Dündar Türkan Saylan için "Kitleleri uyandırarak, meydanları doldurarak AKP'nin Çankaya yoluna barikat ördü" yazıyordu.
Elbette en etkili isim Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'tı. Şemdinli'de Kürtleri bombalayan 'iyi çocuklar'ın hamisi Büyükanıt neredeyse hergün Çankaya'ya kimin çıkacağına dair açıklamalar yapıyordu: "Cumhurbaşkanı cumhuriyete sözde değil, özde bağlı olmalı".
Sürecin başka bazı aktörlerini de hatırlamakta fayda var. 367 rezaletinin gerçekleşmesine oylamaya katılmayarak katkıda bulunan iki isim merkez sağın iki partisinin başındaydı: DYP'de Mehmet Ağar ve ANAP'ta Erkan Mumcu. Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, siyasiler ve emekli büyükelçilerin de içinde bulunduğu Encümen-i Daniş vasıtasıyla mesajlar veriyordu. Şimdi Ergenekon tutuklusu olan İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri Komutanı'ydı. Danıştay Başsavcılığı görevini şimdi ADD başkanı olan Tansel Çölaşan ("Asker devreye girdi. 27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarca insanımızı rahatlattı" diyen Emin Çölaşan'ın eşi), YÖK başkanlığını ise dört yıl boyunca hükümetle çatışanErdoğan Teziç yürütüyordu.
Ve nihayet, 23 Nisan'da Başbakan Erdoğan'ın AK Parti'nin cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gülolduğunu açıklamasından dört gün sonra TSK beklenen müdahalesini yaptı. Meşhur 27 Nisan e-muhtırasını yayınladı.
***
Ama 2007 yılının 'özgünlüğü' buraya kadar hatırlatılanlardan dolayı değil. Benzer senaryo ve kumpasları çok gördük. Özgünlük cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bir hükümetin askere (ve hempalarına) açıktan kafa tutarak, hiç gecikmeden, hemen ertesi gün bir karşı 'muhtıra' yayınlayabilmiş olmasında yatıyor.
Bütün bu müdahaleler sonucu kilitlenen meclis (sivil siyaset) 22 Temmuz'da seçimlerin yapılması kararı aldı. Seçime giderken, 12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda bulunan 27 adet el bombasıyla başlayan soruşturmalar, darbeler tarihini değiştirecek Ergenekon Terör Örgütü Davası'na dönüştü. Ve 22 Temmuz seçimlerinde halk, askeri vesayetin üstüne yürüme cesareti gösteren AK Parti'yi, oylarını %34'ten %47'ye çıkararak ödüllendirdi.
***
22 Temmuz seçimlerine giderken sivil siyasetin elini güçlendiren iki olgu daha vardı. İlki, daha sonra ortaya çıkan darbe belgelerinde 'operasyon' olarak bahsedilen Hrant Dink cinayetine yüzbinlerin sokakta verdiği tokat gibi cevaptı. Kaos yaratmak için işlenen bir cinayet ters tepmiş, Ergenekoncular işi ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı. "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz" sloganı bütün ezberleri bozdu.
İkinci olgu ise seçimlere bağımsız adaylarla girilmesi ve önemli bir başarı elde edilmesi oldu. Kürt siyasi hareketi mecliste 20 civarında sandalye kazandı. Sonraki seçimde bu taktiği tekrarlayarak sayıyı 36'ya çıkardı.
İstanbul 1. ve 2. bölgelerde binlerce bağımsız ve gönüllü aktivistin yürüttüğü Ufuk Uras ve Baskın Oran seçim kampanyaları ise Türkiye seçim tarihine geçecek nitelikteydi. Her iki kampanya da açıkça milliyetçiliğe ve askeri darbelere karşı sloganlarla, eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebiyle sokakta yürütüldü. Yüzlerce yürüyüş, miting, gösteri yapıldı. Sonuçta Uras milletvekili seçildi, Oran ise (bölgesinde karşısına Kürtlerin aday çıkarmasına rağmen) hatırı sayılır miktarda oy topladı.
***
Türkiye siyaseti 22 Temmuz seçimleri arifesinde ve ertesinde yaşananlarla büyük bir dönüşüm geçirdi. Ardınan gelen davalarla darbeciler ve darbecilik mahkum edildi. Artık Silivri kapısında gösteri yapan darbeci yakınları dahi "Her türlü darbeye karşıyız" pankartı açmayı ihmal etmiyor. Topluca istifa eden genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının arkasından da kimse su dökmüyor. Demokrasi ipine sarılan kazanıyor.
Cengiz Alğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder