10 Temmuz 2013 Çarşamba

"Ergenekon olmadı, Göktürk verelim!" - Faruk Arslan

Göktürk Devletinin Bayrağı

Ergenekon olmadı, Göktürk verelim! Ergenekon yapılanmasının kabuk değiştirdiğini ve yeni bir isim aldığını ilk defa burada okuyacaksınız. Patent hakkını tescil ettirmek için açıklıyorum: Ergenekon’un yeni adı Göktürk’tür. Deşifre olmamış yeni isimler ve kadrolarla donatılan yeni derin devlet, yapısı içine artık alnı secdeye gelen muhafazakarları ve Kürtleri de alıyor. Çerkezler yine işbaşında! Dinle, azınlık ve etnik yapıyla barışık yeni sistem, Silivri’de yatanları terhis ve tahliye konusunda bir süredir hükümetle pazarlık yürütüyordu. Yeni ismin babası  ve teorisyeni Encümeni Daniş-i ve projeyi onaylanan Milli Birlik Komitesi’ni kutlarım. İktidar ve muktedir olduğuna kendisini kaptıran AK Parti’ye de “çakma Göktürk”le uğurlar dilerim.

Neden Göktürk ismi tercih edilmiş olabilir? Biraz tarih anlatayım: Göktürk devleti, Türk ifadesini ilk defa kullanan milli devletimizdi.  Saka veya Yakuti Türklerinin kurduğu İskit İmparatorluğu ve hemen ardından kurulan Hun İmparatorluğu mirası üzerine şekillenmişti. Ergenekon destanında küllerinden doğan Türk milletinden hemen sonra Çin kültür ve medeniyeti etkisinde Hunlaşması vardır. Çinlilerin Çin seddi yapmasına sebep olan Hunlarda Türk töresi anlayışı sağlam yerleşmiş iken güçlülerdi, halen kullandığımız onlu, yüzlü, binli ordu sistemi oturmuştu. Çinli prenseslerle Hun hakanlarının evlenmesiyle başlayan yıkılış sürecinden sonra kurulan üç ayrı Hun devleti, kardeş kavgası ve tefrikalarla yıkılırken, yerini 1. Göktürk Hakanlığı’na bıraktı. Ancak Türk töresini uygulamayan Kara Han, Çinli eşinin ve Çin’in devletin iç işlerine karışmasını engeleyemedi. Kara Han, kendi kılıcı ile kendini öldürerek ihanetine son verdi. Rahmetli Azeri şair Bahtiyar Vahapzade’nin ‘ Özümüzü Kesen Kılıç’ tiyatrosu bu gerçeği çok güzel anlatır.
….Türk Milliyetçiliği ilk kez Hunlar zamanında ortaya çıkmıştır. M.Ö.1.yüzyılın sonlarına doğru Hun İmparatoru CU Cİ Yabgu; Atalarından miras olarak yalnızca vatan ve devlet kalmadığını, hürriyet ve bağımsızlığında bu miras içinde olduğunu söyledi. Çin kaynaklarında inceleme yapan Alman bilim adamı Hürth, Çiçi Yabgu nun bu söyleminide kayıt altına almıştır. Hürth; tarihte milliyetçiliği devlet yönetiminde temel öge olarak alan ilk devlet adamının Türk Kağanı Çü Çi Yabgu olduğunu belgelemiştir.Daha sonra ortaya çıkan tüm Göktürk yazıt ve anıtlarında Türk Milliyetçiliği açık olarak tarihe geçmiştir. Bu yazıtlar ve anıtlardaki tüm düşünceler açık ve özgündür. Türklük düşüncesi ve millet olma özelliği açık olarak biçimlendirilmiştir… Türkler, kurdukları Göktürk devletinde; temel ögeleri millet olma bilincini ana ilke olarak almışlardır. Tamamen bir milliyetçilik örneği olan ve tarihte ilk düzenli orduları kuran Hunlardır. Çin kaynaklarında da açıkca belirtildiği gibi Hunlar, asaletli  bir toplumdu. Hun Ordusunun ana çekirdeği süvarilerdi. Onar bin kişilik yirmidört tümenden oluşan Hun orduları; atlı oluşlarından ötürü süratli ve yüksek manevra gücüne sahiptir. Hun orduları ok, yay ve kılıç kullanıyordu. Hunlar toplumları ve orduları içine kesinlikle Türk olmayan yabancı asker sokmadıkları gibi paralı askerde kullanmamışlardı. Orhun yazıtlarında açıkca Türk Milliyetçiliği vardır.
Şu ifadelere bakın: “Başına geçtiğim Türk Milletinin şan ve şerefi  için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yar oldu, yoksul milletimi zengin ettim. Türk Milletini bütün milletlerden üstün kıldım”"Türk, Oğuz beyleri, Türk Milleti işitin.Yukarıda gökyüzü çökmedikce, aşağıda yağız yer delinmedikce, Türk Milleti, ülkeni, töreni kim bozabilir. Ey Türk milleti kendine dön.” Bu sözler Göktürklerin Kanuni Sultan Süleyman’ı sayılan Bilge Kağan’a ait
Altay bölgesi: Türk tarihinin en önemli alanlarından birisidir. Çünkü, Türklerin anavatanı da burasıdır. Hyung-Nu (Hun) Türk İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra 5. Yüzyıl başlarında demirçi Açina (Asena) boyu bu bölgede ortaya çıkmıştır. Kendilerine “Soylu Kurt” anlamına gelen Aşina diyen bu Türkler, tarihte Gök Türk İmparatorluğu olarak bilinen devleti kurmuşlardır. Bunlar, düşmanlardan korunmak için başlangıçta kendilerine ulu sıradağların kesiştiği bu sarp alanı yurt olarak seçmişlerdi. Bulundukları noktaya da “Dik Yamaç” anlamına gelen Ergenekondiyorlardı. Bu bilgiler dünyaca ünlü Sovyet tarihçisi Prof. L. N. Gumilev’in Eski Türkler isimli kitabında yer almaktadır. Bu demirci Açinalar; Asya’nın teknolojik üstünlüğü (demir teknolojisini) ellerinde tutuyorlar ve çok değerli savaş aletleri yapıyorlardı.
Bu dönemde henüz İslam zuhur etmemişti. Göktürklerin  resmen Türk Milliyetçiliği yapmalarının nedenleri vardı. Aslında Göktürk devletinin İranlı Sasanilere vurduğu darbeler sayesinde Saad Bin Ebi Vakkas komutasındaki İslam ordularının Hz. Ömer devrinde Sasanileri yıkmaları ve İran’ı ele geçirmeleri kolaylaşmıştır. Türkçülük Türkler arasında hemen yayılmadı. Ancak Emevilerin Arap milliyetçiliği yapmaları nedeniyle Türklerde Türk milliyetçiliği yaptılar ve İslam’a geç girdiler. Ömer Bin Abdülazi döneminde Şam’a gelen Türkmen heyetinin Emevi valiyi şikayet etmesi meşhurdur.  Cizreden muaf olacaklar diye Türklerin müslüman olmasını istemeyen Emevi valisi, ayrıca Türklerin ilim aşkından, mertliğinden, cesaretinden ve savaşçı bir millet olmalarından korkmuştur. Korkunun ecele faydası yok. Abbasiler döneminde Arap milliyetçiliği azalınca Türkler akın akın İslam’a girdi ve Abbasilerin ordu yapılanmasını kısa sürede ele geçirdi. Sadece askeriyeyi değil, Mevali denen köle Türklerin çocukları İslam’in altın çağında fıkıh, hadis, kelam ilimlerinde, müsbet ilimlerde de zirveye çıktılar, hatta Zemahşeri’nin ifadesiyle Bedevi Araplara Arapçayı öğretecek kıvama geldiler.
Ergenekon yerine kurgulanan yeni derin devlet Göktürk, işte bu temel öğe üzerine yoğunlaşarak Türk milliyetçilerini kullanmayı hedefliyor. Bu nedenle, nereden koşmak istediklerini analiz edelim. Asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Çin sarayına esir düşen veliaht prensi kurtarmaya çalışan Kürşat ve 39 yiğidi, intihar saldırısında kahramanca ölür. Ne tesadüf ki, Encümeni Daniş de, derin devletin 40 kişilik yaşlılar konseyidir! Kara Han’ın kardeşleri 50 yıl süren iç savaştan sonra 9 yaşındaki yiğenleri İstemihan’ı tahta geçirerek Çin’e karşı “iri, diri ve bir” olurlar. Orhun Kitabelerinde anlatılan medeniyeti kuranlar, Türk töresine sarılan Göktürk hakanlarıdır. “Gök Tengri” inancına sahip Göktürkler, çoğu Budist, Şamanit ve Mecusi ahaliye tam saygı gösterdiler. Ergenekon merkezli erken dönem Türk kültürü Şamanist nitelik taşır ve bu kültür (inanç) günümüzde bile yaşamaktadır. Büyük şehirlerimizde bugün bile var olan babalar inancı bu şamanist inancın en açık örneklerinden birisidir.
Bu inanışta yeryüzü, yeraltı ve gök olmak üzere üç parçadan oluşan tek evren vardır. Yeraltını Ay Tanrıtemsil eder ve olumsuz (kötü) ruhlar inanışa göre orada yığılmıştır. Yeryüzü ve gökte ise olumlu ruhlar bulunur. Yeryüzü, toprak ve su ruhları ile doludur. Ağaçlar, sular, kayalar o ruhları barındırır.
Şaman toplumundaki din adamları (şamanlar) iyi ruhlarla bağlantı kurarak Yer altı ruhlarının kötü etkisini yok etmeye çalışırlar. Bunun için kurban keserler. Değişik hareketlerle (dans) kötü ruhları kovmak ve iyi ruhları memnun etmek isterler. Bu arada şaman davuluna vurup müziksel ritim yaratırlar. Sonunda insan ile doğa ve ruhlar (Tanrılar) arasında bir uyum kurmaya çalışırlar. Böylece Gök Tanrı’yı (Güneş) memnun ederler.
Kırılma noktası, Bizans’ın “Hıristiyan olun” mektubuna Göktürk Kağanı  İstemihan’ın ret cevabı vermesi ve teslisin Türklerin töresine aykırı olduğunu bildirmesidr. İkinci kırılma, Müslüman Arap ordularının Çin’e karşı verdiği Talaş savaşında Uygurların, Müslümanların tarafını tutmasıdır. Göktürk, müslüman değildi, bizim derin devletin cibilli ve ırki İslam düşmanları bu nedenle Göktürk’ü severler.
Budist olan Uygur Türkleri, Manas destanından da anlaşılacağı gibi hızla müslüman olmaya başlarlar. Dede Korkut ve Oğuz destanından çıkardığımız sonuç, İslamiyet’in iki yüz yıl içinde Türk aşiretleri arasında yaygınlaşmasıdır. İlk Türk müslüman devletler sanılan Samanoğlu ve Karahanlılardan önce Orta Asya Türklerinin yarısı müslümanlaşmıştı. Musevi Hazar Türk Devleti’nde Ordu Başkomutanı olan Selçuk bey, oğlu Arslan bey gibi müslümandı. 10 bin atlısı ve dört oğluyla Orta Asya’da, Azerbaycan ve İran’da delicesine çalışan Arslan beyin dört oğlu, Gaznelilerin babaları Arslan beyin kahpece tutsak etmesinin intikamını adım adım 1040′da Dandanakan savaşında alarak, Türklerin müslümanlığın bayraktarlığını devraldılar.  Selçukluların Tuğrul ve Çağrı beylerle birlikte İslam’ın koruyuculuğuna soyunduğu, Alparslan adına Abbasilerin hutbe okuttuğu unutulmamalı. Melikiah ve veziri Nizamülmülk’ten sonra Sencer döneminde gevşeşen Selçuklular, Irak Selçukluları ve Anadolu Selçukluları adlı iki büyük devleti kurabilmiş ve Araplara Türklerin iman gücünü kabul ettirmişti. Aynı dönemde Moğolları dünya devi yapan dinsiz Moğol Cengiz Han’ın yardımcısı Arslan beyin Şii müslüman olduğu, ikiyüzbinlik Moğol ordusunun yarısının Şii ve Sünni müslüman Türklerden oluştuğu anımsanmalı. Kara bayrak taşımaları nedeniyle  Arap müslümanlarca Ye’cüc ve Me’cüc ordusu sanılan Moğol ve Türk ordusu, İslam ve Çin medeniyetine, Harzemşah  ve Abbasilere son vererek yıkarken, Oğuz kökenli Büyük Selçuklu Devleti, son İslam karakoluydu.
Farklı tarikatların her Anadolu kentini küçük tarikat devletcikleri haline getirdiği dönemde, Türkleri birleştiren güç Ahi örgütlenmesi, Mevlana ve Yunus Emre anlayışıdır. Anadolu’da yaşayan 4 milyon Rum ve 1 milyon Ermeni’nin yarısını iki asırda müslümanlaştıran güç, İslam’ın yumuşak Sufi yorumudur. Medeniyetsiz ve barbar Moğolları 50 yıl içinde müslümanlaştırarak Türkler içinde eriten yine Sufizmdir.  Farscayı kullanan Selçuklular, İran’dan gelen yüzbin Alevi Alperen’in ve bir o kadar Hoca Ahmet Yesevi’nin Türkçe kullanan  dervişleriyle Anadolu medeniyetlerini harmanladı. Çok kültürlü, dinli ve hukuklu yapıyı devralan Osmanlı devletinin Türkçülük yapmaması, Roma’dan esinlendiği devşirme asker ve bürokrasi sistemini İslamlaştırması ve içselleştirmesi, Alevi Türkmenleri çevrede bıraktı. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkmenler cahil kaldı, devletde yer tutamadılar.
Osmanlı beyliğinin ilk 150 yılında Selçuklular adına hutbe okuttuğu düşünülecek olursa, Fatih Sultan Mehmet’e kadar Anadolu’da mirası devralma sorunun varlığı ortaya çıkar. Zaten Fatih, ‘Ben İslam Roma İmparatoruyum’ demiş, Ortadoks Hıristiyanların koruyuculuğunu üstlenmiş, Oğuz Avşar soyuyla asillik taslayan Karamanoğlu belasına son vererek, İslam kardeşliğini yeğlemiştir. 2. Beyazıt, Bektaşilik, Nakşilik ve Mevlevilik’i imparatorluk politikalarıyla resmi din haline getirip kurumsallaştırdı. Sultan Yavuz ise, Şii ve Türkçü Şah İsmail’in politik Şii nüfuzunu Anadolu Türkmenleri arasında kullanarak nifak tohumları atmasını ve Türkleri bölmesini Çaldıran’da kırdı. Sünni Kürtleri yanına alan Yavuz, hem Şii İran’ı bloke etti, hemde yozlaşan Memluklulardan emaneti teslim aldı. Kanuni Sultan Süleyman’la muhteşemleşen ecdatımız, Türkiye kuruluna kadar bin yıl süresince İslam’ın koruyucusu, yayıcısı ve adaletin  teminatı oldu. 90 yıllık kesinti döneminden sonra eski şerefli ve onurlu günlere dönmemiz, Allah’a kalmış…
Tarihimizin şuurumuzda oluşturduğu krediyi hatırlatıyorum, çünkü Göktürk adında yeniden yapılanan Ergenekon, dar ve sığ kalıplara sığdırmaya çalıştığı insanımızın taleplerini karşılamaktan halen çok uzakta kalıyor. Milli bir derin devlet kurabilmenin tek reçetesi, geçmişte yapılan hatalardan ders almak, aşırı ırkçılıktan arınmak ve tam bağımsız olabilmektir. Muhafazakar Türkmen ve Oğuz Türkleri, asırlardan sonra ilk defa son otuz yıl içinde eğitimli, kültürlü hale geldi ve bürokrasiye, yani devlete talip oldu. Hrant Dink suikastının ardındaki Ergenekon’u ıskalarsanız ve Silivri’de cezalandırılması gereken darbe heveslilerine hukuki zemin oluşturur, tahliye yolu açarsanız, “Çin ejderha”sı geri döner ve tüm kazanımları yutar. Hrant benim çok iyi arkadaşımdı, Bakü ve Ankara’da iken sık sık telefonda konuşurduk, Ermenistanla ilgili haber ve yorumlarımı Agos gazetesinde yayımlardı.
Talan edilen Ermeni malları dosyası, evlatlık verilen 150 bin Ermeninin varlığı ve “çakma Aleviliği” kabul ederek tehcirde gitmeyen üçyüz bin Ermeninin gizli kimlikleri dosyasını benle biraz paylaşmıştı. O dosyanın Veli Küçük’ün eline geçtiğini bir Başbakanlık Danışmanı bana söylemiş ve dosyayı bana  sızdırmıştı, ama müslümanlaşan Ermenilerin deşifresini nefreti körükleyen bir ırkçılık görerek haberleştirmemiştim. Gemi azıya almışlardı, Ermeni kökenli diye bazı meşhur isimleri yıpratacaklardı.  Dink’e ‘sakın bunları yazma, yoksa seni öldürürler’ diye uyardım. Dinlemedi, Atatürk’ün manevi kızı, Dersim’i bombalayan pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni yetimi olduğunu yazdı. Hem Ermeni diyasporasını hem Ergenekon’u ürküttü. Mahkemenin adaletsiz Dink kararını, “Ergenekon olmadı, Göktürk verelim” diyen  derin yapılanmanın ne kadar güçlü olduğunu göstermesi olarak algılıyorum. Üzücü olan, İslam’da ters olan, ama aynı aşırı ırkçı zeminden beslenen muhafazakarların bu oyuna gelerek, kin ve nefreti ‘milli çıkarlar’ diye satan şeytanın avukatlarına inanması, makam ve güçlerini devam ettirme adına kuvveti hakka tercih etmeleri. Sonunuz öz kılıcınızın özünüzü kesmesi olur, benden uyarması

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder